Google+ Sayfamız Youtube Sayfamız Facebook Sayfamız
Bugun...
Tunç Basin Mensuplariyla, Gündemi Değerlendirdi

AK Parti Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ve basın mensupları dün bir araya gelerek hem çorba içti hem de 16 Nisan 2017 Pazar günü gerçekleştirilecek olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Referandumunu konuştu. Milletvekili Tunç basın mensuplarıyla olan buluşmasında önemli açıklamalarda bulundu.

Okunma: 4991

31.03.2017 12:14

Facebook'ta Paylaş

Bartın Belediyesi tarafından yaptırılan Yalı Caminin açılışına katılan AK Parti Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç, açılış sonrasında basın mensuplarıyla birlikte çorba içti.

Tunç, basın mensuplarına yürüttükleri referandum çalışmalarıyla ilgili değerlendirmelerde bulundu.

Bartın’da görev yapan yerel medya mensupları AK Parti Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ile dün Kar-Dem Lezzet Diyarı’nda bir araya geldi. Gerçekleşen buluşmada hem çorbalar içildi hem de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Referandumu konuşuldu.

Etkinliğe Milletvekili Yılmaz Tunç’un yanısıra AK Parti İl Başkan Yardımcısı Murat Yıldırım, AK Parti Bartın İl Kadın Kolları Başkanı Yasemin Dora Kurtkaya, Belediye Meclis Üyeleri İlker Camcı ve Cahit Kemik, İş Adamı Hasan Nalbant, Bartın Manşet Gazetesi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Hacı Bulut, Sayfa Editörü Haluk Türkoğlu ve yerel basın mensupları katıldı.

 

Köylere biraz daha ağırlık veriyoruz”

Yılmaz Tunç yaptığı değerlendirmelerde şu satırbaşlarına değindi, “Gündüz şehir merkezinde  çalışmalar  yapıyoruz. Esnaf ziyaretlerinde bulunuyor çeşitli toplantılara katılıyoruz. Akşam da köy kahvehanelerinde köy toplantıları yapıyoruz. Özellikle merkezi köylere biraz daha ağırlık veriyoruz. Referandumun getirdiği yeni düzenlemeler, anayasa değişikliğinin 18 maddesinin anayasa da nasıl bir değişikliğe yol açacağıyla ilgili halkımızı bilgilendiriyoruz. Partimiz bir akşamda farklı yerlerde toplantılar düzenliyor ve bu şekilde kamuoyunu bilgilendiriyoruz. Halkımız 16 Nisan referandumuyla ilgili olarak başlangıçtan bu yana maddelerin ne getirdiğiyle ilgili ilk zamanlar muhalefetin kafa karıştırıcı beyanlarından dolayı tereddütleri olanlar vardı ama onlar şimdi kalktı. Çünkü gerçeği ifade ettiğimizde söylenenlerin doğru olmadığını ifade ettiğimizde vatandaşlarımız da ikna oluyor.

 

“Türk milleti kenetlendi”

Avrupa’daki ülkelerin Türkiye’ye karşı tavırları, onların terör gruplarına hayır mitingleri yaptırmış olmaları, cumhurbaşkanımıza hakaret içeren pankartlar asılması ve oradaki gazetelerin Türkçe manşetler atarak hayır propagandasına destek vermesi Türk milletini kenetlendirdi. İnsanlar “Ne oluyor? Hollanda’ anayasasını değiştirmiyoruz ki bizim anayasamızı değiştiriyoruz” demeye başladı. Bu davranışlar ve olaylar hem yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızı hem de Türkiye’deki vatandaşlarımızı etkiledi. Milli duyguların artmasına neden oldu.

Genel anlamda insanlar Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin çift başlılığı ortadan kaldıracağını artık biliyorlar. Devletin tepesindeki çift başlılığın bu ülkenin gelişmesine bir katkısının olmayacağını artık insanlar öğrendi. Cumhurbaşkanlığı ile Başbakanlık makamlarının birleştirilmesi ve tek çatı altında toplanması gerektiğini insanlar genel olarak anladı. Güçlü hükümet yapısı hızlı karar almayı sağlayacak. İstikrarı sağlayacak. İstikrar olmadan kalkınma ve gelişme olmaz. Halkın alım gücü istikrar sayesinde artar. İstikrar sayesinde ekonomiye güven gelir, yatırımcı önünü görür.

Parlamenter sisteminin 1,5 yılda bir değişen hükümetlere yol açtığını ve istikrarsızlığa neden olduğunu geçmişte hep birlikte örnekleriyle gördük. Cumhurbaşkanıyla başbakanlar istisnasız geçmişte hepsi kavga etti. Anlaşamadılar. Demirel’le Çiller, Özal’la Demirel, Kenan Evren’le Özal, 12 Eylül’den önceki cumhurbaşkanları ile başbakanlar, Özal’la Mesut Yılmaz, Ahmet Necdet Sezer’le Bülent Ecevit, Ahmet Necdet Sezer’le AK Parti dönemi ta ki 2007’nin sonuna kadar hep görüş ayrılığı yaşadılar. Bu görüş ayrılığı devlet yönetiminde tıkanmalara neden oldu. Başbakan bir kurum müdürünü Cumhurbaşkanı imzalamadıktan sonra atayamıyor. Sembolik bir Cumhurbaşkanı bile sistemi tıkıyorsa halkın seçtiği bir Cumhurbaşkanı ile halkın seçtiği başbakan arasındaki bir kriz durumunda hiç içinden çıkılamayan durumlar da olabilir. Olacaktır da. Bunu görmek lazım. Şuanda Cumhurbaşkanımızla Başbakanımızın uyumlu olması bunun devam edeceği anlamına gelmez. Görev süreleri bittiğinde ne olacak? Türkiye’de tekrar bu çatışmaların yaşanmaması için şimdiden tedbirimizi almamız lazım.

Halkın seçtiği bir cumhurbaşkanı varsa ve ona yetki vermişsek ona sorumlulukta yüklememiz lazım. Meclis onu soruşturabilecek yani cezai sorumluluk ta getiriliyor. Güvenoyunu halk sandıkta verdiği için artık Meclis güvenoyu vermeyecek. Cumhurbaşkanı Meclis tarafından denetlenebilecek. Aynı zamanda yargı da denetleyebilecek. Cumhurbaşkanın iş ve işlemleri şuanda yargı denetimine açık değil kapalı. Ama bu sistemde açık olacak. O işlem mahkemede iptal ettirilebilecek. Kararname kanundan üstün değil. Cumhurbaşkanı Kararnamesi kanuna aykırı olamayacak. Bir konuda kanun varsa kanun uygulanır, kararname uygulanmaz. Bugünkü Bakanlar Kurulu kararları neyse Cumhurbaşkanı Kararnamesi de o olacak. Başbakan olmayacağı için bu yetki cumhurbaşkanına veriliyor.

 

“Demokrasi ve Cumhuriyet güçlenecek”

Muhtarlıklar, kıdem tazminatları, il veya ilçe kurulması bunların hepsi kanunla düzenlenen işler. “Eyalet bile kurabilir” diyorlar. Kararnameyle ilçe bile kuramazken eyalet nasıl kuracak? Üniter yapımız korunuyor. Anayasanın değişmez maddeleri korunuyor. Bu sistem demokrasiyi ve cumhuriyeti güçlendirecek. Halk doğrudan sandıkta hükümetini belirleyecek. İlk turda belirleyemediğinde koalisyonu yine halk kuracak. Seçimde ilk 2’ye kalmış aday arasında seçim yapacak. Vatandaş sandıkta koalisyon kuracak. “Bana en yakın adayı birinci ya da ikinci sıradaki ben oyumu ona vereyim” diyecek. Şu parti anlaştı ve ya bu parti anlaştı gibi olaylara artık gerek kalmayacak. Artık yüzde 15’le başbakanlık yapmak yok. Birinci turda da ikinci turda da aday yüzde 50’nin üzerinde oy alacak. Dolayısıyla halk desteği olan arkasında yarıdan fazlasının desteği olan bir cumhurbaşkanı bakanları ve yardımcılarıyla ülkeyi yönetecek.

 

“Vatandaşımızın önüne iki sandık gelecek”

2019’daki seçimlerde vatandaşımızın önüne iki sandık gelecek. Halk bir sandıkta cumhurbaşkanını bir sandıkta da milletvekillerini seçecek. 16 Nisan’daki referandumda halkımızın evet oyları kabul edilecek anayasa değişikliğinin ardından cumhurbaşkanı adayı 2019’daki seçimde siyasi partisiyle ilişiği kesilmeden aday olabilecek. Öyle denildiği gibi her iki sandıktan farklı sonuç çıkması halinde sistemde tıkanıklığı da olmayacak. Yani cumhurbaşkanı bir partiden Meclis çoğunluğu başka bir partiden olsa bile sistemde bir tıkanıklık olmayacak. Kılıçdaroğlu bu konuda daha sonra sözünü değiştirdi. “Meclisteki birinci parti cumhurbaşkanın partisinden değilse o zaman ne olacak? Ben bunu kast ettim” dedi. Ama daha önce de Meclis olmayacak diyordu. Denetim kalkıyor diyordu. Demek ki Meclis var.  Farklı bir partiden de olabilir. O zaman denetim daha kuvvetli olur. Cumhurbaşkanı Meclisle uzlaşmak zorunda. Ülkemizin ve milletimizin istediği kanunlar olacak. Devlet bu kanunlara göre yönetilecek. Meclis farklı bir partiden olsa bile cumhurbaşkanı yine kendi işini yapacak. Meclis cumhurbaşkanın yanlış yaptığı kanaatine varırsa o zamanda soruşturmak için 300 milletvekili önerge verebilecek. 360 milletvekilliyle komisyon kurulacak ve 400 milletvekiliyle de Yüce Divana gönderilebilecek. Mecliste böyle bir çoğunluk oluşmuşsa millet o yetkiyi Meclise vermiştir ama diğer taraftan da cumhurbaşkanı o Mecliste uyumlu çalışmak zorundadır. Bu aslında kutuplaşmayı da giderecektir. Çünkü uzlaşmak mecburiyetinde. Diyelim ki cumhurbaşkanı “Ben bunlarla uzlaşamıyorum. Seçime gidelim” dedi. Seçime gidildiğinde ise kendi görevi de sona erecek. Bu durumda halk şuna bakacak cumhurbaşkanı gereksiz yere mi seçim kararı aldı yoksa gerçekten haklı mıydı? Ona göre halk bu seferde sandıkta tercihi farklı yönde yapabilir. Sistem tıkandığında çıkış kanalları açık. Diyelim ki Meclisle uzlaşamıyor. Meclis bir kanun çıkardı ama bu kanunu cumhurbaşkanı istemiyor. Şuandaki sistemde bu durumda cumhurbaşkanı kanunu veto edip tekrar Meclise geri gönderiyor. Meclis aynı şekilde yine kabul edip tekrar cumhurbaşkanına gönderdiğinde cumhurbaşkanın bu kanunu yeniden veto etme hakkı bulunmuyor ve kabul ediyor. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde cumhurbaşkanı kanunu veto ettiğinde Meclis bu kanunu yeniden görüşecek ama bu sefer Meclisin yarıdan bir fazlasının kanunu kabul etmesi lazım. Yani 301 milletvekilinin kabul oyu vermesi lazım. Şuan ki sistemde Meclis 139 milletvekilinin kararıyla aynı kanunu değiştirmeden yeniden cumhurbaşkanına gönderebiliyor. Biz neden böyle yapıyoruz? Eğer halkın yarıdan fazlasının seçtiği cumhurbaşkanı bir kanuna yanlış diyorsa halkın seçtiği Meclisin yarıdan fazlasının da artık o kanuna yanlış veya doğru demesi lazım. Meclisin yarıdan fazlasından daha az bir milletvekili sayısıyla bir kanunu çıkarılıyorsa o zaman siz halkın istemediği bir kanunu çıkarmış oluyorsunuz.

 

“İkili bir denetim olacak”

Şimdi ikili bir denetim olacak. Cumhurbaşkanının partili olması da aslında tek adamlığı önleyen bir şeydir. CHP hem tek adamlıktan şikayet ediyor hem de cumhurbaşkanının partisiyle ilişiğini kesmesini isteyip tek adam olmasını istiyor. Böyle bir şey olur mu? Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde cumhurbaşkanı partisinin denetimine de sahip olacak. Parti kendisine mensup olan cumhurbaşkanın başarılı olmasını ister. Onun hata yapmasını ya da başarısız olmasını istemez. Onun alacağı yanlış kararların önüne geçmek ya da o kararların düzeltilmesi için parti içi istişare mekanizmaları işlemeye başlayacak. Dolayısıyla kendi siyasi partisi de cumhurbaşkanını denetlemiş olacak. Meclis te bir taraftan denetleyecek.

Aynı zamanda cumhurbaşkanını yargı da denetleyecek.

 

Halkın kafasını karıştırmaya çalışıyorlar”

Yargının tek adama verilmesi falan söz konusu değil. Anayasa Mahkemesinin 15 üyesinden sadece 4’ünü cumhurbaşkanı doğrudan seçecek. Hakimler ve Savcılar Kurulunun da 13 üyesinden sadece 4’ünü doğrudan seçecek. Ama hayır propagandası yapanlar “Yargı tek adama veriliyor” “Rejim değişiyor”, “Padişahlık geliyor” gibi sloganlarla halkın kafasını karıştırmaya çalışıyorlar. Biz sloganlarla değil maddede yazan neyse ona göre halkımızı aydınlatıyoruz. Bastırmış olduğumuz broşürlerde bizler  partimizin amblemini koyuyoruz. Bunu MHP’de koyuyor. Ama CHP amblemini koymuyor. Niye? Çünkü içerisinde yazanların anayasa değişikliği maddeleriyle alakası yok ta onun için koyamıyor.

 

“Bartın’dan en yüksek oranda ‘evet’ çıkacak”

Halkı en iyi şekilde bilgilendiriyoruz. İnanıyorum ki Bartın’dan en yüksek oranda ‘evet’ çıkacak. AK Parti 1 Kasım seçimlerinde Bartın’dan yüzde 54 oranında oy aldı. MHP’de yüzde 12 oranında oy aldı. CHP’den ise büyük bir kitlenin ‘evet’ oyu vereceğine inanıyorum. Çünkü bu sistem bir parti meselesi değil. Sadece AK Parti, CHP, MHP meselesi değil. Bu sistemde halkın beğenisini kim kazanacaksa o iktidara gelecek. Millet beğenirse bir dönem daha seçecek ama üçüncü kez seçemeyecek. Siyasette değişim ve dönüşüm olacak. Siyasi partilerin genel başkanları 7 kere seçim kaybedip de o koltukta oturamayacak. Başarabilenler yeniden seçimle gelecek. Başaramayanlar sırasını başkasına verecek.

Hükümet daha güçlü olsun. 1,5 yılda hükümetler dağılıp ta ekonomik krizlere, istikrarsızlığa neden olunmasın istiyoruz. Diğer tarafından Meclis daha güçlü olsun, cumhurbaşkanını denetleyebilesin, temsil sayısı artsın, komisyonlarda daha çok milletvekili görev alabilsin, yargı tarafsız olsun, kimsenin arka bahçesi olmasın, Hakim ve Savcılar Kurulu üyeleri iktidar partisinin çoğunluğuyla değil Mecliste uzlaşmayla seçilsin istiyoruz. En önemlisi de darbe anayasasının yani 82 anayasasının ki bu anayasaya darbe anayasası demeyen bir siyasi parti yok darbe anayasası olmaktan çıksın istiyoruz.

82 anayasasının darbe anayasası olmasının nedeni yargıyla ilgili maddelerinden, askeri yargıyla ilgili maddelerinden, sıkı yönetim ve olağanüstü halle ilgili yetkilerden ve Silahlı Kuvvetlerin denetlenmesiyle ilgili maddelerden kaynaklanıyor. “Darbe anayasasına son verilsin” diyenlerin bu maddelerin değişmesine itiraz etmemesi lazım. Türk Silahlı Kuvvetleri Devlet Denetleme Kuruluna tabi olsun. Sıkı yönetim kalksın. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra yeni ihtiyaçlar ortaya çıktı. Olağanüstü hal bu yeni ihtiyaçlara göre yeniden düzenlensin. Askeri yargı kalksın ve mahkemelerdeki yargılamalarda asker, sivil ayrımı olmasın. Askerin disiplin suçlarıyla ilgili mahkemeler devam edecek. Her 10 yılda bir darbelerin olmaması için bizim mevcut anayasamızdaki bu maddeleri düzeltmemiz lazım. Bu ülke artık darbeler, siyasi ve ekonomik krizler yaşamasın. İstikrar üreten ve Türkiye’yi daha güçlü noktalara getirecek olan bir hükümet sistemine inanıyorum ki milletimiz de geçmişte hangi partiye oy verirse versin ‘evet’ diyecek. Bartın’dan da yüksen oranda ‘evet’ çıkacak. Ben buna inanıyorum.”dedi.

Etiketler:
Okuyucu Yorumları

Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan sitemiz sorumlu tutulamaz.

Facebook'da Bizi Takip Edin